“Medya toplumsal travmalara neden olan en büyük güçlerden biridir”

Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Aile ve Gençlik Merkezi (TDV KAGEM), sosyal hayatta karşılaşılan psikolojik problemlerin insan üzerindeki etkileri ve çözüm yollarına dair “Kendilik Serüvenimiz” başlığı altında psikoloji seminerleri başlattı.

KAGEM Konferans Salonunda düzenlenen seminer dizisinin ilki, Psikolog Gülşah Akçay Civriz ile travmaların kişi ve toplum üzerindeki etkileri üzerine gerçekleşti.

Vatandaşların yoğun katılımıyla gerçekleşen programda konuşan Civriz, “Travma, kişinin korku, dehşet veya çaresizlik hissine kapılma durumunda yaşadığı bir sağlık sorunudur. Beklenmedik olayların yol açtığı etkilere ise ruhsal travma diyoruz. Travmatik bir olay yaşadığımızda, vücudunuzun savunmaları etkili olur ve çeşitli semptomları hissederek farklı davranışlarda bulunmamıza ve daha yoğun duygular yaşamamıza neden olabilecek bir stres tepkisi oluşturur. Bu tip tepkiye ise fizyolojik tepki denir. Vücut bu tarz durumlarda ‘savaş, kaç ya da donup kal’ gibi savunma reaksiyonları gösterir. Bunların sonucu olarak ise bireyde; yüksek kan basıncı, artan kalp atış hızı, terleme artışı ve ciddi iştah kaybı görülür” şeklinde konuştu.

 “Travmatik olayın kendisi kadar nasıl anlamlandırıldığı da önemlidir”

Her insanın ömrü boyunca ortalama en az bir travmatik olaya maruz kaldığını ifade eden Civriz, yaşanan tecrübelerin ise hayata dair mevcut inançları bozduğunu ve yeni işlevsel olmayan inanç oluşturmaya neden olduğunu söyledi.

Yolda önü kesilip bütün parası alınan bir bireyin “Dünya güvenilir bir yer değilmiş, insanların başlarına durup dururken kötü şeyler gelebilirmiş, demek ki bütün bildiklerim yanlışmış ve bugüne kadar hiçbir şeyi tam öğrenememişim” şeklinde bir düşünce içerisine girebileceğine dikkati çeken Civriz, “Bununla birlikte bilgiyi çarpıtarak yaşanan tecrübeyi ‘ben yanlış zamanda yanlış yerden geçmeseydim bunlar da başıma gelmezdi’ biçiminde anlamlandırarak kendini suçlayabilir. Bu sebeple en az travmatik olayın kendisi kadar, travmanın nasıl algılandığı ve anlamlandırıldığı da çok önemlidir” diye konuştu.

Uyku ve yeme bozukluğu, sosyal çevreden uzaklaşma, içe kapanma, alkol ve madde kullanımı, konuşmama, dikkatsizlik ve dağınıklık, sürekli aynı şeyle uğraşma ve hiçbir şey olmamış gibi davranmanın da travma sonrası en çok karşılaşılan davranışsal tepkiler içinde yer aldığını ifade eden Civriz, “Çocuklarda en sık görülen problem ise uyku saatleriyle ilgilidir. Böyle durumlarda çocuklar tek başına uykuya dalmakta güçlük çekebilir veya kâbus görebilirler” dedi.

“Kaçınma ya da unutmaya çalışma, travmanın etkilerini azaltmıyor”

Travmatik olaylar karşısında kişilerin göstermiş olduğu tepkilerin farklı olabileceğini anlatan Civriz, bazı vakalarda travmatik olay sonucunda anksiyete (kaygı), depresyon ve posttravmatik (travma sonrası) stres bozukluğu gibi ciddi bozulmalar görülebileceğini vurguladı.

Diğer taraftan travma deneyiminin öncelikler, yaşamın anlamı, ilişkilerin iyileştirilmesi, kişisel güçlenme algısı gibi önemli olumlu değişikliklere yol açabileceğini belirten Civriz, “Bu duruma travma sonrası büyüme denmektedir. Travma sonrasında kişinin olayın etkileriyle başa çıkmak için kullandığı yöntemlerde sonuçları büyük oranda etkilemekte. Olay olmamış gibi davranan, unutmaya çalışanlarda hastalığın iyileşmesi daha fazla gecikirken, sorunlar için yardım arayan, sorunlarını başkalarıyla paylaşan, hakkını arayan kişiler daha çabuk iyileşiyor. Kişinin elde edebildiği sosyal destek de travma sonrasında iyileşmeye olumlu etkide bulunuyor. Sosyal destek az ise özellikle depresyon belirtileri daha fazla hissediliyor.” ifadelerine yer verdi.

“Medya toplumsal travmalara neden olan en büyük güçlerden biridir”

Toplumsal travmalarda medyanın etkisi üzerine değerlendirmelerde bulunan Civriz, şunları söyledi:

“Algı gerçekliktir ve çokça gördüğümüz, detaylarına vakıf olduğumuz ve kendimizi olaydakilerin yerine koyarak hayalimizde canlandırdığımız travmatik olaylar, beynimizde bu durumu sanki biz yaşamışız gibi etki oluşturabilir. Çünkü beyin, veri olarak neyi verirseniz ona göre işlem yapan bir mekanizmadır. Bu sebeple medyada travmatik olayların detaylı içerik ve görsel takibi sakıncalıdır. Medya bugün, toplumsal travmalara neden olan en büyük güçlerden biridir. Toplumsal travmaların iyileşmesi ise zaman alır.”

“Uzun süren travmalar mutlaka ciddiye alınmalı ve profesyonel destek istenmeli”

Uykusuzluk, kâbus, olayla ilgili anıların rahatsız edici biçimde sık sık hatırlanması, sürekli olarak olayın tekrarlanacağı korkusu ve bu nedenle diken üstünde hissetme, kolay irkilme, çabuk sinirlenme, gelecek ile ilgili plan yapamama, yabancılaşma, olayı hatırlatan durumlardan kaçınma gibi belirtilerin büyük çoğunluğunun travmayı izleyen günlerde görülebildiğini ve genellikle birkaç hafta içinde kendiliğinden düzeldiğini ifade eden Civriz, “Ancak bazı kişilerde aylarca, hatta yıllarca sürebilir. Şu anda 80 yaşın üstünde olan 2. Dünya Savaşı gazilerinde de hala bu hastalığın izlerini taşıyanlar bulunmakta. Bu sebeple uzun süren travmalar mutlaka ciddiye alınmalı ve profesyonel destek istenmeli” dedi.