Türkiye Diyanet Vakfı KAGEM ve Küresel İletişim Derneği işbirliği ile düzenlenen “Afrika Forumu” TDV KAGEM ev sahipliğinde gerçekleştirildi.
İbrahim Enes Duruay’ın moderatörlüğünde İki oturum şeklinde gerçekleştirilen forumun ilk oturumunda Afrika bölgesi ile ilgili yakından çalışmalar yapan TDV Genel Müdürü Av. Mehmet Savaş Polat, AFAD Başkanı Dr. Mehmet Güllüoğlu ve Cumhurbaşkanı Danışmanı Tubanur Sönmez’i dinledik.
Özellikle Türkiye ve Afrika ilişkilerine dair meselelerin derinlemesine konuşulduğu forumda; Afrika bizim neyimiz olur? Kara Kıta Afrika ile ilişkimiz nereden gelmekte? Türkiye’nin bugün Afrika’ya bakışı ve Afrika politikası nasıl? İnsani yardım ağlarında Afrika’da ne kadar aktifiz ve bir gönüllü olarak Afrika’da neler yapabiliriz gibi pek çok soruya cevap arandı.
“Afrika’da oynanan oyunları sadece Misyonerlik faaliyetleri olarak değerlendirmek yanlış olur”
Afrika zor ve dert edinilmesi gereken bir bölge diye sözlerine başlayan Türkiye Diyanet Vakfı Genel Müdürü Av. Savaş Polat, “Afrika, hicret ile aslında bir İslamlaşma süreci yaşamış ve daha sonra yüzyıllarca İslam’ın kıtası olarak bilinen bir yer olmuştur. Geçmişte de % 80’ni Müslüman bir halka sahip olduğu kayıtlara geçmiş bir kıta. Fakat Afrika’da maalesef tarih boyunca birçok oyunlar oynanmış. Dolayısı ile üzerinde ciddi çalışılması gereken değerli bir bölge. Burada oynanan oyunları sadece misyonerlik ve Hıristiyanlık faaliyetleri olarak değerlendirmek çok yanlış olur. Çünkü buradaki çalışmalar, İslam’ın orta yolu ve Ehl-i Sünnet çizgisini de ortadan yaralayarak insanların bu alandaki fikirlerini zedeleyen akımları da yürütülmekte.
Öğrencilik yıllarından itibaren Afrika ile yakından ilişkisinin olduğunun altını çizerek sözlerine devam eden Polat, “Afrika’da çok ciddi bir algı operasyonu yürütülüyor. Buradaki yeraltı kaynakları, hem Afrika’ya hem de Dünya’ya yüzyıllarca yetecek büyüklükte. Batı, bunun yıllardır farkında ve bütün çalışmalarını ve dolayısı ile tüm algı operasyonunu da bu kaynaklar üzerinden gerçekleştiriyor.
Türkiye’de Afrika, daha çok Somali üzerinden tanındı. Somali niye bu kadar önemli derseniz? Afrika’nın Müslümanlaşması, Peygamberimiz döneminde de ilk Somali üzerinden başlıyor. Bugün Somali üzerinde çok ciddi oyunlar oynanmasının bir nedeni de buradaki denizde var olan zenginlik. Bugün Batılı ülkeler korsan faaliyetleri algısı ile bu zenginliği sömürmeye çalışıyor. Bunda da maalesef son derece başarılılar. Batılı ülkeler kaynak ihtiyaçlarının birçoğunu bu tip az gelişmiş ülkelerin üzerinden sömürge ya da algı yönetimi ile karşılıyor.
“Türkiye Diyanet Vakfı olarak eğitim faaliyetleri başta olmak üzere, su kuyusu ve insani yardımlar konusunda desteğimiz sürüyor”
Türkiye Diyanet Vakfı olarak Afrika’da çok büyük çalışmalar yürütüyoruz. Özellikle Diyanet İşleri Başkanlığı’mızın da yürütmüş olduğu bir “Kardeş Şehir Projesi” çalışması var. Bu çalışmanın en büyük ayağı Afrika kıtası. Projenin en büyük amacı da geçmiş İslam Afrika’sını tekrar ayağa kaldırmak. Türkiye Diyanet Vakfı olarak eğitim faaliyetleri başta olmak üzere, su kuyusu ve insani yardımlar konusunda desteğimiz sürüyor. Somali’de bugün bir İmam-Hatip Lisemiz mevcut. Ayrıca Afrika’dan bu yıl 649 öğrecimizi Türkiye’ye getirerek burslu olarak okutuyoruz. Hem Ramazan Hem de kurban faaliyetlerimizde her yıl önceliğimiz Afrika oluyor” diye konuştu.
Afrika’daki insanların erdemli ve vakur insanlar olduğunun altını çizen Polat, gittiği ziyaretlerdeki yaşamış olduğu hatıratlarını da dinleyenlerle paylaştı.
“Afrika zenginliğin olmadığı değil, zenginliğin adaletle dağıtılmadığı bir kıta”
Kendisinin Afrika’ya olan ilgisinin geçmişte birlikte yaşadığı ev arkadaşının Etiyopyalı olması ve yine öğrencilik yıllarında Afrika’ya olan seyahatlerinin de Afrika merakı ve Dünya farkındalığını perçinlediğini ifade ederek sözlerine başlayan AFAD Başkanı Dr. Güllüoğlu, “Afrika zenginliğin olmadığı değil, zenginliğin adaletle dağıtılmadığı bir kıta. Fakat İnsani yardım anlamında bugün en çok yardıma ihtiyaç duyan kıta Afrika ülkeleri. Türkiye’de son otuz yıldır çok daha fazla gelişen bir Afrika farkındalığı var. Devlet kurumları da bu konuda çok aktif ve bilinçli çalışmalar yürütmekte. TİKA, Türk Kızılayı, Türkiye Diyanet Vakfı ve bunun yanında daha birçok sivil toplum kuruluşu eğitimden insani yardım faaliyetlerine kadar çeşitli alanlarda bugün çalışmalarını organize bir şekilde yürütmekte. Fakat uzun vadede kültürel ve ticari ilişkilere önem verip bunun alt yapısını bugün sağlam yapmamız gerekiyor. Mesela Afrika edebiyatından Türkçe ’ye çevrilmiş çok az sayıda eser var. Belki biraz da buradan başlamak gerek. Türkiye diplomatik ve ticari ilişkilerini arttırarak yürüttüğü bazı çalışmalar var. Fakat bunların altını doldurması gerek. Bunun altını dolduracak kişiler ise; tüccarlar, akademisyenler ve sivil toplum örgütleri gibi daha kılcala dokunacak topluluklar diye düşünüyorum.
Geçmişte, Osmanlı-Afrika ilişkisi bugünkünden çok farklı ve daha sağlamdı. O dönemde Afrika’daki Müslüman sayısı da çok fazlaydı. Bugün bir Afrikalı en az üç-dört dil biliyor. Biri kabile dili, diğeri ülkesinin dili ve üçüncü olarak kendisini sömürmüş olan ülkenin dilidir. Bizler o ülkelere gittiğimizde belki gönül dilini kullanarak onlara ulaşmaya çalışıyoruz. Fakat görüyoruz ki buralardaki ilişkilerimizin daha sağlam olabilmesi için artık daha incelikli ve nitelikli donanımlara sahip olmamız gerekiyor. Dolayısı ile Avrupa’ya göstermiş olduğumuz ilginin yarısını Afrika’ya göstersek, ilişkilerimiz çok daha farklı olacak. Bugün Afrika’da Türkiye’yi entelektüel anlamda takip eden çok sayıda genç var. Öğrenci arkadaşlara tavsiyem, bu alanda tezler yazın, Afrika’yı parça parça okuyun. Aranızdan birer Somali, Etiyopya, Mali vs. uzmanları çıksın. Doktoralarımızı bu yönde yapıp uzmanlaşalım” diyerek gençlere tavsiyelerde bulundu.
“Afrika ile ilgili bütüncül bir politika sergilemeliyiz”
2015 yılında Türkiye’de Afrika yılı ilan edilmesi ile birlikte bu alandaki çalışmaların hız kazandığına dikkat çekerek sözlerine başlayan Cumhurbaşkanı Danışmanı Tubanur Sönmez, “ Afrikada kaynak yokluğu değil, aksine kaynak bolluğu mevcut. Bugün ülkede su var fakat o suyu insanlara ulaştıracak mekanizmalar eksik. Kuraklık ve ulaşım sıkıntısının yanındaki bir başka tehlike ise ulaşım yollarındaki terör örgütlerinin varlığı ile birlikte su kaynaklarına giden yolların güvensiz oluşu yer almakta. Bunun yanında kıta insanı yıllarca zihni ve düşünsel anlamda bir sömürgeye maruz bırakılmış. Bize düşen bu çarpık sorunları ortadan kaldıracak etkin çözüm yolları üzerine kalıcı çalışmalar yapmak. Bu konu üzerinde de hükümetimiz ciddi anlamda bir çalışma içinde ve ülkeler arası ilişkileri daha da güçlendirmek için her geçen gün hem ticari hem de kültürel ziyaretlerle birlikte konuya sahip çıkılmaya çalışılıyor. Bizler paylaşmayı bilen bir toplumuz. Çünkü paylaştıkça çoğalan bir milletiz. Kurumsal anlamda da görüyoruz ki devletimiz, Afrika’daki büyükelçiliklerimizin sayısını her geçen gün arttırmakta. Ayrıca Türk hava yollarımız buralara direk seferler düzenlemekte.
Afrika ile ilgili politikamızda ister ticari ister insani olsun, sivil toplum kuruluşlarımız başta olmak üzere bütüncül bir politika sergilemeliyiz. Biz kendi kavramlarımızı ortaya koymadığımız sürece başkalarının bize dayattığı gelişmişlik kriterlerine tabi olmaya mahkûm kalırız. Bu sebeple kendi kavramlarımızı, kendi değişimimizi ve gelişmişliğimizi Uluslararası arenada ortaya koyup kabul görür hale getirmek için var gücümüzle çalışmalıyız. Gençlere tavsiyem, bu yaşlarda birer sivil toplum kuruluşunun içinde yer almanız ve Dünya’yı erken yaşta okumaya çalışmanızdır” diye ekledi.
Forumun ikinci bölümünde, Afrika’ya gitmiş ve oraya gönül vermiş gençlerimiz; Harun Celal Arslan, Dilruba Zeynep Kalın, Asena Duran ve Furkan Bayram’dan kıta ile ilgili gözlemleri ve birebir şahit oldukları yaşanmış hikâyelerini hazırladıkları sunumları eşliğinde kendilerinden dinledik.