TDV KAGEM’in Prof. Dr. Ramazan YELKEN yönetiminde gerçekleştirdiği Türkiye Meseleleri Söyleşilerinde bu ay, Sosyolog Prof. Dr. Mustafa Kemal Şan’ı konuk ettik.

 “Türkiye’de Kimlik, Farklılık ve Birlikte Yaşama” ilişkisini toplumsal hayatımızdaki etkileri etrafında ele alındığı söyleşide Yelken, Türk Toplumu, tarihinin önemli bir bölümünde farklı etnik görüşlere ait insan ve gruplarla birlikte yaşama tecrübesine sahip bir toplumdur. Bugün birlikte yaşama konusu, önemli bir problem olarak önümüzde durmaktadır.  Bu problem, sadece bir iç problem olmanın ötesinde etrafımızdaki göç dalgaları sonucunda toplumumuzun aldığı yeni çeşitlilik biçimleriyle gelecekte de bizim için bir numaralı gündem olmaya devam edecektir. Üstelik bu mesele, ırkçılık ve İslamofobinin yükselişe geçtiği dünyada küresel bir sorun haline de gelmiştir” diye konuştu.

 Türkiye, farklı kültürlerin bir arada yaşamasını sağlayabilecek tarihsel bir güce ve tecrübeye sahiptir”

 Çok kültürlülüğün aslında, ‘Ulus Devleti’ stratejisinin temelini oluşturduğunu söyleyerek sözlerine başlayan Kemal Şan, Türkiye, farklı kültürlerin bir arada yaşamasını sağlayabilecek tarihsel bir güce ve tecrübeye sahiptir. Tek yapılması gereken tarihi bir güncelleme ile yeni projeler üretmektir. Hatta başta okullarımızda olmak üzere devlet kanalı ile farklılıklarımızı birbirimize sevdirecek farkındalık eğitimleri verilmelidir. Çünkü bugün insanlık adına en büyük ihtiyacımız olan şey, farklılıklarımızın gücünü keşfedip bunları zenginliğe çevirmektir” dedi.

 “Bir göçmen ülkesi olarak farklı kültürlerin bir arada yaşamaya mecbur olduğu bir ülkeyiz”

 Radikal kutuplaştırma ve ötekileştirmenin en yoğun olduğu dönemleri yaşadığımızın altını çizen Şan, “Maalesef hiçbir grup ötekinin sınırlarına saygı duymuyor. Bir göçmen ülkesi olarak farklı kültürlerin bir arada yaşamaya mecbur olduğu bir ülkeyiz. Fakat bizim bugün, Suriye mülteciliğinden önce asıl çözmek zorunda olduğumuz meselemiz Kürt sorunudur.  Bu anlamda hükümetimiz son 13 yıldır ciddi çalışmalar yapmakta. Hatta 2004 yılında bunun resmiyette kabul edilerek deklere edilmesi bu bağlamda miladi bir dönemdir. Irkçılık, Osmanlı’da bile en son ortaya çıkmış akımlar içinde yer almıştır. Bugün de aynı şekilde Türk milliyetçiliği kendini dizginlerken, Kürt milliyetçiliği kendini daha fazla göstermektedir”  diyerek şöyle devam etti: “Bazen Müslümanlık ciddi bir kimlik iken, kimi zaman aynı dine sahip olmak birlikte yaşamayı devam ettirmeye yetmeye biliyor. Eğer böyle olmasaydı tarih boyunca medeniyetler içinde çeşitli etnik gruplar oluşmazdı” diye ekledi.

 Söyleşide ayrıca; kimlik kavramı etrafında bir tartışmaya sosyolojik olarak nasıl girmemiz gerekir? Farklılık insan için ne anlam ifade eder? Gerçekten birlikte yaşama deneyimiz var mıydı, varsa bugüne bu tecrübe nasıl aktarılır? Birlikte yaşama deneyimlerinin dünyadaki örnekleri nelerdir? Çok kültürlülük, demokrasi, insan hakları kavramları etrafında konuya nasıl bakılabilir? Türk solu, Türk sağı, Milliyetçilik, İslamcılık vb. siyasi akımlar etrafında kimlik ve birlikte yaşama tartışmaları nasıl değerlendirilmelidir? Günümüzde ve yakın gelecekte kimlik ve birlikte yaşama tartışmalarının açılımları nelerdir? Gibi konuya dair merak edilen pek çok soruya, katılımcıların da soruları eşliğinde cevap arandı.