TDV KAGEM, her yıl 7-12 Aralık tarihlerinde çeşitli etkinliklerin düzenlendiği Yoksulluk Haftası münasebetiyle İfrat ve Tefrit Girdabından Çıkış: Zenginlik ve Yoksulluk başlıklı bir panel düzenledi.
Moderatörlüğünü Doç. Dr. Faruk Taşçı’nın yaptığı panelde, Prof. Dr. Hamdi Döndüren ve Yrd. Doç. Dr. Başak Işıl Çetin konuşmacı olarak yer aldı.
“Sistemi düzeltmek için, önce insanı düzeltmemiz gerekir”
KAGEM Konferans Salonunda gerçekleşen panelde Taşçı, İslam’da zenginlik ve yoksulluk üzerine geniş bir çerçeve çizerken hassas olmamız gereken bazı hususları dikkatimize sundu.
Taşçı, “İslam zenginliği reddeden bir din değildir. Fakat her şeyde olduğu gibi bu konuda da adaleti sağlamak üzere diğer insanların hakkını gözetme adına bazı usuller koymuştur. Bu usuller, tüketim ve yatırım kuralları etrafında ‘zekât ve infak’ üzerinden uygulanmıştır” diyerek sözlerine başladı. İslam’ın ütopya olmadığının altını çizen Taşçı, “ İslam’da yoksulluk diye bir şey yoktur. Müslüman yoksulluğu vardır. Maalesef bugün bunun en büyük sebebi, İslam’ın bir dağın başında, Müslümanların ise diğer bir dağın başında oluşudur. Bugün maddi zenginliği yakalamış bir insan, eğer manevi zenginliği yakalayamadıysa işte orada ‘ifrat ve tefrite’ kaçıyor. Sabahattin Zaim Hocanın İnfak ve zekât konusu üzerine dediği gibi ‘Sistemi düzeltmek için, önce insanı düzeltmemiz gerekir’ diye konuştu.
“Zekât gizli yapılması gereken bir ibadet değil, devlet eliyle takip edilmesi gereken bir ibadettir”
Fıkıh hükümleri bağlamında ‘İnfak ve zekât’ meselesi üzerine yer yer güncel meselelere de değinen Prof. Dr. Hamdi Döndüren, “Zekât gizli yapılması gereken bir ibadet değil, devlet eliyle takip edilmesi gereken bir ibadettir. Bu konunun mutlaka kurumsal bir takibe ihtiyacı vardır. Peygamber Efendimiz (sav)’den itibaren bu konu hep merkezi bir idarenin takibi ile yapılmıştır. Bugün fakirlik problemini kökten çözebilmek için, ‘zekât’ işini iyi organize etmemiz gerekir. Günümüzde bu işi son 10 yıldır Malezya büyük bir oranda devlet eliyle yapmakta. Yapılan araştırmalarda görülmüş ki, yoksullukta son 10 yılda %48 oranında ciddi bir düşüş sağlanmış. Zekâtı hesaplamak çok kolay, yeter ki bizler vermek isteyelim şeklinde konuştu. Döndüren, Osmanlı döneminde de yoksullar için kurulmuş çok fazla vakıfların bulunduğunu ve bu konudaki yapılan çalışmaların arkasında daha çok hanımların yer aldığının altını çizdi.
“Gelir dağılımını etkileyen en büyük unsuru, toplumların paylaşmaya verdiği önem belirliyor”
Panelin son konuşmasını yapan Yrd. Doç. Dr. Başak Işıl Çetin ise, yoksulluk üzerine 2009 ve 2010 yılları arasında Türkiye’de gelir dağılımı üzerine yapılmış saha çalışmalarının analizlerini dinleyicilerle paylaştı.
Gelir kime ve nasıl gidiyor: Zengine mi? Yoksula mı? sorusundan yola çıkan Çetin, ”Yoksulluğu çözebilmek için, iyi ve adil bir gelir dağılımına ihtiyacımız var. Bu dengeyi sağlamak için de gerek ulusal gerekse de uluslararası kuruluşların en önemli çalışmalarının başında, yoksulluğu önleyecek veya azaltacak politikalar üretmek gelmelidir” diye konuştu.
Gelir dağılımının hem uygulamalı hem de teorik olarak çok geniş bir konu olduğunun altını çizen Çetin, “Gelirin elde edildiği ortam nasıl bir ortamsa, gelir dağılımına hâkim olan ortam da o iktisadi ortamın karakteri oluyor. Bu dağılımı anlamamızda toplumlarda çeşitli zihniyetler ortaya çıkıyor. Bunlar liberal, sosyalist ve bu ikisinin karması olan karma iktisadi zihniyet ve İslami iktisadi zihniyettir. Tabi bu zihniyetler içerdiği ilke ve kuralları faiz, tekel, ticaret ve mülkiyet gibi birtakım argümanlar ile açıklıyor. Bunları ise üretim ve tüketimin birbiri ile olan ilişkisi belirliyor” diye devam eden Çetin, “Kısacası gelir dağılımını etkileyen en büyük unsuru, toplumların paylaşmaya verdiği önem belirliyor” diye ekledi.
Panel, dinleyicilerden gelen sorularla son buldu.