TDV KAGEM tarafından geçtiğimiz yıl Doç. Dr. Lütfi Sunar yönetiminde, Türkiye’deki güncel ve sosyal konu ve kavramları ele almak üzere başlatılan “Türkiye Meseleleri Söyleşileri” yeni dönemde Prof. Dr. Ramazan Yelken moderatörlüğünde devam ediyor.
Dönemin ilk konuğu ise, “Âlim, Aydın, Entelektüel” konu başlığı ile ülkemizin önde gelen Din Sosyologlarından Dr. Necdet Subaşı oldu.
Âlim, aydın ve entelektüel kavramlarının toplumda sıkça tartışıldığının üzerini çizerek sözlerine başlayan Ramazan Yelken, “ Bugünkü söyleşimizin ana konusu bilgi. İnsanoğlunun diğer varlıklardan farklı olarak en önemli özelliği de zaten bilgi üretiyor olmasıdır. İnsan ve bilgi ilişkisi geçmişten günümüze bireyin en önemli kendi temel olgularından bir tanesidir. Bilgi dediğimizde akla insan, insan dediğimizde de akla ilk bilgi geliyor. Buna bağlı olarak da her kültürde bilginin üreticisinin biçimi, formu, kişilik özellikleri ve toplumdaki rolleri de değişiyor” diye konuştu.
Yelken, Necdet Subaşı’nın “Türk Aydınının Din Anlayışı” başlıklı çıkan kitabının özellikle aydın ve entelektüel üzerine yapılmış ciddi bir çalışma olduğuna vurgu yaparak bu üç kavramı kendisi ile sohbet etmenin yerinde bir tespit olduğunu söyleyerek sözü Necdet Subaşı’na bıraktı.
Bugün, âlimden entelektüele doğru ciddi bir geçiş olduğuna vurgu yaparak sözlerine başlayan Subaşı, “Âlim: İslam’ın ve gündelik hayatın temel bilgilerinin temel örüntüleri ile ilişkilendirme konusunda basiretli ve nitelikli insan demektir. Kısacası âlime inanabilmemiz için onun aynı zamanda takva sahibi olması önemlidir. Yani âlim, salt bir bilgi ile ilişkilendirilecek bir şey değildir. Çünkü onun biliyor olması bize rehberlik etmesi için yetmiyor. Aynı zamanda, söylediklerine uygun bir yaşamı da tercih etmesi gerekiyor” dedi.
“Aydın bir pergelin iki ayağı gibidir. Bir ayağı dünyayı gezerken diğer ayağının kendi topraklarında olması gerekiyor”
Subaşı, “Aydın kimdir sorusunu konuşurken aslında hayalimizdeki dünyayı konuşmuş oluruz. Aydına yüklediğimiz rolleri konuşurken ise, siyaset ile ilişkimizi, devlet ile olan bağımızı ve onunla olan hiyerarşik ilişkimizi tartışmış oluruz. Ayrıca bize yol gösteren ve zihnimizi açan ya da tuhaf şeylerle bizi bir yüzyıl uyutan herkesi konuşmuş oluruz.
Aydın bir pergelin iki ayağı gibidir. Bir ayağı dünyayı gezerken diğer ayağının kendi topraklarında olması gerekiyor. Bu yüzden bugün aydınlarla ilgili en büyük eleştiri ayaklarının yere sağlam basmadığı ile ilgilidir.
Aydın dediğimiz şey bir grubun içinden çıkar. Fakat hangi sınıfın içinden geliyorsa o geleneğin kalıplaşmış sınırları içinden çıkması gerekiyor. Aksi takdirde, bir fikrin ve ideolojinin aydını olmanın yanında bir işin de militanı haline gelirsiniz ki, bu da topluma faydadan çok zarar getiren bir duruma dönüşür. ” ifadelerini kullandı.
“Âlim, Aydın, Entelektüel” kavramlarının birbiri ile olan ilişkisi, farklılıkları, benzerlikleri ve ayrıldıkları noktalar; problemin Bilgi Sosyolojisi çerçevesinde tanımı ve ele alınması nasıldır? Bizim geleneğimizde bilgi üreten bir özne var mıdır, varsa bunlar kimdir/kimlerdir? Âlim, Aydın, Entelektüel kimdir, ne yaparlar, ayrıldıkları, birleştikleri noktalar nelerdir? Bugün âlim kavramını geleneksel ve modern bağlamları bir arada değerlendirdiğimizde nasıl tanımlayabiliriz? Aynı şekilde aydınla entelektüel aynı mı? Arada ne gibi nüanslar var? Filozof, Bilge, Arif, Havas, Münevver, Elit, Seçkin, Uzman, Bilim adamı vb. kavramların konuyla ilişkisi nedir? Hangisi bize yakındır ya da toplumumuz hangisine değer vermektedir? Modernleşme ile bilgi-toplum ilişkileri ne yönde değişmiştir? Bilgi-İktidar ve aydın-iktidar ilişkilerini nasıl tartışırız gibi pek çok soru, katılımcıların da eşliğinde büyük bir titizlik ile ele alındı.